Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
HAYDİ HEP BİRLİKTE BARIŞA...
25 Şubat 2013
Artık yeni bir döneme girdik.Belki bu barış süreci zor geçer.Ama artık bütün insanlar barış istiyor.Burdan bütün siyaset erkanlarımıza sesleniyorum:Kimseyi yargılamadan barış sürecini zedelemeden ısrarlı bir şekilde diyaloga destek verin.Barış istemenin suç olduğu dönemleri geride bırakıp illeriye hep illeriye din,dil,ırk,hiçbir kimlik gözetmeksizin bir arada yaşamanın mutluluğunu yaşıyalım artık.Kim olursa olsun barış deyince rahatsız olan zihniyetlere tokat atmanın tam zamanı ve artık lütfen birlik ve beraberlikten yana olalım. Bütün zorluklara rağmen sorunun çözümü konusunda toplumda oluşan geniş mutabakat da göz önüne alınarak görüşmelerin kararlıkla ve cesaretle sürdürülmesi gerekir.O kadar yaramız var ki bu yaraları iyileştiren en önemli doktorun barış, kardeşlik olduğunu biliyoruz. Hangi düşüncede olursa olsun herkesimin “artık yeter, bitsin bu kan, bu gözyaşı”demelerini dilerim. Ülke insanlarının eşit hak ve hukuka sahip bireyler olarak, herkesin benim ülkem, benim devletim diyeceği bir yapının ve bunun temeli olacak bir anayasanın yapılması ile ve o zeminin ve iradenin de olduğuna inanıyorum. Bu süreç bir siyasi kazanım değil; artık bir tek kişinin bile bu sebeple ölmemesi, kanın durması, annelerin – eşlerin – yavruların ağlamaması, evlerin direksiz kalmaması için gayretler süreci olmalıdır. Bunun yaşanması bazı kesimlerin işine gelmeyebilir. O kesimler ile de müzakere süreci yaşanmalı ve bu süreç ortak bir kazanım olmalıdır.Dediğim gibi hadi artık tokat atmanın tam zamanı…..
MUTLULUĞA SAHİP ÇIKMAK....04 Mart 2013
Mutluluk insana kimi zaman çok kolay yollardan zahmetsizce ulaşırken,kimi zaman da hiç bitmeyecekmiş hissiyle zor geçen,üzücü günlerin ardından çıkagelir.İnsanoğlu elde ettiği mutluluğa ister kolay ister zor ulaşsın;yaşadığı anlara verdiği değerle,sahip çıkabildiği ölçüde içinde bulunduğu güzelliği artırarak huzura çevirecektir.Yaşadığı ya da yaşattığı mutluluğun kıymetini takdir edemediği zamanlarda ise sevinçlerin,neşenin yerini garip ve içinden çıkamadığı haller alacaktır.
Mutlu olmak adına yapılan işlerin sonunda yaşanan maddi ya da manevi olumsuzluklar moralleri bozmak noktasına getirebilir.Günümüzde insanlar,eşlerini,sevdiklerini ya da ailesini mutlu edebilme becerilerinin parayla ilişkili olduğunu düşünüyor.Gidilen şık mekanlar,alınan pahalı elbiseler yüzde hoş gülümsemeler oluştururken,gelen faturalarla mutlu edilmenin diyeti ödetiliyor.Yani bence mutluluk ne malla ne de mülkle satın alınamaz.Bir güzel söz ,sıcak bir gülümseme yeterlidir.
Yaşam boyunca insanın mutluluk grafiği elbette inişler ve çıkışlardan oluşacaktır.Önemli olan mutluluk anlarında yaşanan pürüzlere çok fazla takılı kalmamak, biran önce olumsuz durumlardan sıyrılmaktır.Küçük şeyleri büyüterek sorun oluşturmak ve böylece hayatı hem kendine,hem de çevresindeki kişilere zehir etmekten kaçınılmalıdır.
Unutmayın,mutlu anlarınıza değer verdiğiniz oranda mutlu olacaksınız!
YEMEKTEYİZ...!
11 Mart 2013
Dünyada birçok insan bir lokma ekmeği bulamazken, açlıktan ölürken ülkemizde yemeği eleştirecek tarzda programlar olması beni çok üzüyor. Dinimizde olsun, örf adetlerimizde olsun dünyada açlık gibi önemli bir sorunumuz varken sofrada yemek yemeği eğlence programı haline getirmeyi çok yanlış buluyorum. Dinimizde, adetlerimizde yemek yedikten sonra onu eleştirmek yerine yapılan emeğe teşekkür edilir. Ellerinize sağlık denir. Ve verilen nimete şükredilir. Yok bunun tuzu olmamış, sıvıyağ yerine tereyağı kullanmamışsın, masanın örtüsünü beğenmedim, çatalı bıçağı yanlış yere koymuşsun gibi cümleler ne kadar gereksiz ve saçma. Bırak masa örtüsünü masa bulamayan milyonlarca insan var. Ülkemizin yarısı belki daha fazlası yerde yemek yemekte. Evine gıda götüremeyen insanlarımız var. Çöplükte bir lokma arayan insanlarımız var.
Sadece ülkemizde değil dünyanın birçok yerinde açlıkla savaşan insanlar var. Bu savaşı kaybedip açlıktan ölen insanlar var. Dünya nüfusu 6.8 milyara ulaşırken 1 milyar 20 milyon insanımız açlık çekiyor. Yani her yedi insandan biri aç. Üstelik bu rakamlar Dünya Gıda Programı (WFP), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) raporlarının doğruladıkları. Ya doğrulanamayanlar. Rapora dahil edilmeyenler. Öyle bir köşede biçare açlıktan kıvranıp ölenler…
Dünyada her gece 300 milyon çocuk aç yatıyor. Her 6 saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. Somali’nin %75i, Afganistan’ın %70i, Haiti’nin %62si aç. Dünyada bir kısım insanlar açlıktan ölürken, bir kısım insanlar da obeziteden ölmekte. Dünyada sadece çöpe atılan gıdalarla bile açlığa son vermek mümkünken, hiçbir çaba göstermemek ne acı…
Tv başına oturup saatlerce bu ve buna benzer programları izleyen insanlarımız var. Daha da ileri gidip sofrayı eleştirenler var. Kendi evinde yerde yemek yediği halde programda hazırlanan masanın örtüsünü eleştirenler var. Bu programları cezalandırmak da bizim elimizde. İzlemeyerek, reytinglerini düşürerek tepkimizi ortaya koyabiliriz. Bu arada programın adı gerçekten çok yerinde olmuş: ‘’yemekteyiz’’. Bize saatlerce saçma sapan programlar izleterek, dünya gerçeklerinden soyutlanmamızı sağlayarak bizi çok güzel yemekteler. Pecetenin desenine, çatalın nerede olduğuna, masanın çiçeğine kendimizi kaptırıyoruz da, hemen yanıbaşımızdaki komşumuzun açlıkla savaştığını göremiyoruz. Ne güzel demiş peygamber efendimiz (s.a.v): ‘’komşusu açken tok uyuyan bizden değildir.’’
Kazanan Ortak Kültür ve Dil Olsun
19 Mart 2013
İnsani toplum felsefesi, birbirimizi kabul etme üzerine yoğunlaşmıştır. Bu da, barış içinde beraber yaşamanın esasıdır.barış içinde ve mutlu bir şekilde yaşayacağımıza karar verdiğimiz zaman, hayatımızın şeklini de örgütlü bir çerçevede dostluk yönüne doğru organize etmeliyiz.Bir toplumun; gelenek görenek sanat düşünce yapısı tarihsel birikim ve sosyal kurumlar gibi varlıklarının tümünü kapsayan ve bireyleri arasında duyuş ve düşünüş birliğini sağlayan şekillenmiş kollektif maddi ve manevi değerleridir.
Örneğin bugün için bu anlamda "evrensel" olan kültür Batı kültürüdür. Fakat bu Batı kültürünün hâlen yaşayan diğer kültürlerden "üstün" ve "iyi" olduğu anlamına gelmez; sadece varolan diğer kültürlere baskın çıktığı ve dünya ölçüsünde yaygınlaştığı anlamına gelir. Her kültürün mâhiyeti gereği tarihsel olması o kültürün belli bir zaman kesiti içinde varlığını sürdürdüğü yani yerini her an bir başka kültüre (o başka kültüre kendinden pek çok şeyleri taşımış olsa da) terk edebileceği anlamına gelir.
Bir toplumun ana mayasını yani kültürünü; o toplumun dil yazı tarih din töre edebiyat ve sanat birliğinin toplamı belirler. Bir toplumun benliğini oluşturan bu ortak değerler o toplumun diğer toplumların kimliklerinden nasıl ve nerede ayrıldığını belgeler. Bir toplumun üyesi olan her kişinin yapısında ve benliğinde o toplumun mayasından bir parça bulunur. Fransız ve Alman kültürleri arasındaki ayrılıklar bira mayası ile şarap mayası arasındaki ayrılıklardan daha da derindir. Bunun gibi Türklerin "ana mayası" da diğer toplumların mayalarından ayrıdır. Bununla birlikte yoğurt ve peynir mayalarının bir kökenden gelmiş olduğu da unutulmamalıdır. Ancak bir maya yalnız başına bırakıldığında "kendi kendini yer." Bu bir dil sürçmesi değildir. Maya içine katıldığı diğer maddeleri etkiler: yoğurt mayası sütü yoğurda çevirir. Şarap mayası üzüm suyunu şarap yapar. Eğer maya içinde gelişeceği çoğalacağı ana maddeyi bulamaz ise kendi kendini yemeye başlar. Sonucunda da ölür. Üzüm suyuna yoğurt mayası katılırsa sonuç ne şaraptır ne de yoğurt. Ne içilebilir ne de yenilebilir. Mayanın canlı tutulabilmesi için sürekli olarak kullanılması gerekir. Yeni mayalanmış yoğurdun bir parçası ayrılıp maya olarak saklanır.
Yani sonuç olarakta örneklerlede verildiği gibi,bu ülkede yaşayan dili-etnik kimliği ne olursa olsun herkes tek tırnaktır.ve öylede olmalıdır.çünkü aynı cepheyi,aynı sofrayı aynı komşuluğu paylaşmadıkmı?o zaman bu kin bu nefret ne diye?bırakalım başkası bizi yöneteceğine biz birlik olup onları yönetelim.
Bundan Sonrası Önemli
25 Mart 2013
Barış platformunu hazırlayan ve sürdüren herkese,ortaya konan tüm söylemlerde,Oluşuma destek veren taraftar içerisinden olan,Bu Memleket bizim diyen herkese artık çok büyük görevler beklemektedir.
Netice itibariyle.bu sürece karşı" mitingler,eylemler,gösteriler,demeçler"tertiplenmesi,batı dünyası tarafından da her şekilde yazılıp algılanacaktır.Yani artık rantçı kesimlerin hedefi bu olacaktır.Bunlara dikkat edilerek her adım atılmalıdır.geriye dönük hatalardan ders alınmalıdır.
Temel hedeflere varmak amacıyla,sonuç alıncaya kadar,bu sürece tüm gücümüzle mücadele etmekte kararlı olduğumuzu;bunun için gereken her türlü işbirliği,güçbirliği yapmamız lazım.Artık bu halk için,doğru yol neyse o platform çatısı altında toplamak lazım.Bunu istenmeyen kesimlere arık dur dememiz lazım.Buda nedirki;yaptığımız doğru girişimler le olacaktır.Artık kimse'de pembe vaatlerle bu halkı kandırmıyacak,onlar içinde artık kandırmak zor olacağından,Nitekim dış unsurların ballı kaymağı olan bu taraftar'da mecburen ya doğruluğun yanında olacaktır,Yada ellini,ayağını çekecektir.Batı'nın dayattığı tarzda çözüm değilde,Bu ülkenin birlik,beraberlik çerçevesinde dayattığı bir çözüm olmalıdır.Bütün halkla birlikte hareket edebileceğimiz,bir zemin oluşturulmalıyız.Bana göre bu sorunu ancak bu iktidar çözer.Diğer partilerinin süzgecinden geçtik ne olduklarını biliyoruz.
Bu yüzden AK PARTİ'ye de BDP'ye de yükleneceklerdir.
Ellerinden geleni yapmaya çalışacaklar.Tarihin tekerrür'den ibaret olduğunu bilen herkes gibi iktidar parti için ve destek veren partilerinde çok dikkatli olmaları lazım.Mevlana ne demiş:
Beri gel,daha beri,daha beri.Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?Bu hır gür,bu savaş nereye dek?Sen bensin işte,ben senim işte.Ne bu direnme böyle,ne diye?..Yani bu açılım herkese huzuru,refahı getirecektir.kısıtlı olarak görülen Doğu ve Güneydoğu Anadoluya her şey kazandıracaktır.
Bundan sonra yapılması gereken en önemli nokta,bu barış içieriğinin doldurulmasıdır.Bu müzakere sürecinde herkes aktif görev almak zorundadır.Demokratik bir dönemin açılması için aktif bir poziyonda olmamız lazımki,özgürlük alanında adımlar olsun.
Bu haber 1238 kez okunmuştur.
Demokrasi´nin Yolu
02 Nisan 2013
Demokrasi´nin Yolu
Ankara-İmralı gürüşmelerinin başladığı günden bu yana neredeyse herkes kurum,kuruluş öyle ya da böyle de olsa görüşlerini açıkladı.Kimi yanında oldu,kimi karşı çıktı.Ama bu süreçte ortada gözükmeyen,birçok konuda önceden çözüm tasarlayan(politikacı-ünlü)insanlar nedense birden kayboldular.Herhalde yaşananları artık kenardan izleyecekler.Bu ülkede yıllardır yaşanan iç çatışmaların artık bitmesi,bitirilmesi için toplumun tüm kesimlerince desteklenen Ankara-İmralı görüşmelerinin getirdiği barış havasının estiği şu süreçte neden hala kişi-kuruluşların bazılarının destek vermek yerine,rahatsız bir tavır sergilediklerini gördükçe bir türlü anlam veremiyorum.
Ne düşündükleri bilinmeyen,bu yönde ne gibi bir düşünceleri olduğu bilinmeyen ve herhangi bir fikir açıklamaktan bile aciz olan,yanlışı değil de doğruyu eleştiren kişileri vicdanlarıyla başbaşa bırakmak bence en hayırlısı olsa gerek.Bu önemli barış süreceini görmezden gelerek,çok da umurlarında olmadığı ve her geçen gün biraz daha kan kaybeden dernek-kuruluş ve yanlış düşünen insanları sabah-akşam yemek yemekten başka bir iş yapmadıklarına şahit olduğumuz son günleri merakla izliyorum.Umarım sizler de aynı düşünüyorsunuzdur.Ama başta Doğu-Güneydoğu olmak üzere bütün ülkeyi rahatlatan barış süreci için bireysel olarak tek tek ya da,topluca destek vermeleri gerektiğini,meslektaşlarımın da bunu kendilerine hatırlatmalarını umuyorum.İnsanın zaman zaman içinde yaşadığı atmosferin dışına çıkmasının gerektiğini hissetmek lazım bu günlerde...
Çünkü yaşanacak en güzel şeyin olmasıdır barış.Barış herkesin umududur.Barış umuda yolculuktur.Barış ağlayan annaların yüreğine,gözyaşlarının son bulmasıdır.Bu ülke insanlarının hepsinin birer değerleri vardır.Toplum olarak birlik beraberlikten yana olsak,birer elmas gibi oluruz.
Bahar kokusuyla birlikte esen barış sürecinin devamı için herkesimden destek gelmesi lazım.Artık cidi,somut adımların beklendiği Ankara-İmralı görüşmelerinin sekteye uğramaması için herkes yardımıyla duasıyla,kiminin açıklamalarıyla,kiminin ise ortaya koyduğu samimi tavırlarıyla desteklediği, Bu sürecin doğru ve gerçek bir barışla en kısa süreçte sonuçlanması gerektiğine de dikkat çekilerek halk olarak inanmamız ve destek vermemiz lazım.Bazı partilerin,barışı sürdüren ve barıştan yana olan partilere bu konuda gerçek destek olmadığını,bu sürecin gerçek anlamda bir barışla sonuçlanması için,getirilen fikirleri elinin tersiyle geri ittiğini söylemesi önemli bir ayrıtı olarak dikkate alınmalıdır.Bu sürecin kabadayılıkla olmayacağını,bu konuda samimi ve doğru fikir sunabilecekleri aranan akil adamları arasına almak gerekir.Ülkenin geneline serpilen barış tohumları ile yanan politikacıları dikkate alalım.
Sürdürülen bu süreç ülke genelinde olumlu bir havanın esmesine yol açmıştır.Bu sürecin gerçek anlamda yerine oturması için tüm siyasi partilerin birbirlerini dışlamadan hareket etmeleri lazım.Türkiyenin daha özgür bir Demokrasi'ye yerleşmesi lazım.Ülkemizin her bölgesinde demokrasi ön düzeyde olmalıdır.Halkın devlete duyduğu güven boşluğu olmamalıdır.
Yılmaz Çiftçi
Bu haber 2719 kez okunmuştur.
Karşılıklı Hoşgörü
15 Nisan 2013
Evlilik iki ayrı cinsi birleştirerek bir araya getirir.Aynı anne ve babadan dünyaya gelen ikiz kardeşler bile birbirlerinin aynı değildir.Birbirlerine eş olmuş iki ayrı cins insanın aynı olmaları düşünülemez.Bu bakımdan eşlerin birliktelerinin devamı ancak uyumla mümkün olur.Uyum ise ancak karşılıklı hoşgörü ile mümkündür.Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:’’Müminlerin imanca en mükemmel olanı,ahlakça en güzel olanlarıdır,hayırlarınız da kadınlarına iyi davrananlarınızdır’’
Eşine sevgisi olan kimse hoşgörülü olmak mecburiyetindedir.Çünkü sevgi hoşgörüyü doğurur.Hoşgörüsüz birkaç saatlik otobüs yolculuğu bile çekilmiyorsa bir ömür boyu evlilik nasıl çekilsin.Birbirlerine karşı hoşgörülü olan eşler,hem kendilerini hem çocuklarını hem de akraba ve yakınlarını mutlu ederler.Hoşgörüyü bırakıp da herşeyin kötü ve olumsuz yanını görmek isteyenler,karamsarlık içinde olanlar üzüntü ve sıkıntıdan kurtulamazlar.Zaman zaman bu üzüntü ve sıkıntıları sebebiyle çocuklarını,akraba ve yakınlarını da sıkar ve üzerler.
Ailede eşler, karşılıklı anlayış içerisinde,sevgi ve saygı temeline dayalı bir beraberliği sağlayarak önce çocuklarına,sonra çevrelerine mutlu bir aile yuvası örneği sunmalıdırlar.Bu olmadığı taktirde ailede huzur ve mutluluk olamaz.Sevecen eşler,güler yüzlü,tatlı sözlü,dengeli,düzenli,ince espri duygusuna sahip,değer verildiğini hissetme ve kendi kişiliklerinden hoşlanan kimselerdir.Bu özelliklere sahip olan kişiyi eşi sever.Birbirlerini seven eşler,sevdikleri eşleri uğruna bazı güçlükleri,bazı fedakarlıkları göze almalıdır.Ama bunu sadece erkek ya da kadın yaparsa,bir süre sonra o ilişkinin dengesi bozulur.Dolayısıyla fedakarlık da karşılıklı olmalıdır.
Bilindiği gibi evlilik hayat arkadaşlığı demektir.Bu arkadaşlık en uzun ömürlü bir arkadaşlık olduğuna göre,fedakarlığa daha çok ihtiyaç duyulur.Eşler bir ömür boyu yaşamaları gereken mutlulukları adına gerektiği zaman kendi haklarından feragat etmelidirler.İşte fedakarlık dediğimiz şey budur.İyimser bir bakış açısına sahip olmak insanı rahatlatır,huzurlu ve mutlu kılar.Zihinsel bakımından önyargı takıntısı olmayıp rahat olan eşler,her konuda başarılı oldukları gibi evliliklerinde hogörülü bir yaşam biçimi sergilemede de başarılı olurlar.
Ailenin mimarları karı ve kocadır.Bu iki mimarın mutlu olması onların çocuklarının ve diğer aile fertletrinin de mutlu olmasını sağlar.Bir ömür boyu mutlu olmanız dileği ile…
Yılmaz Çiftçi
Sevmek Var Olmaktır.
06 Mayıs 2013
Sevmek var olmaktır.Hele bu sevgi karşı cinse olduktan sonra yaşamak biz insanlar için çözülmüş bir bulmaca gibi rahat ve kolaydır.Çoğu zaman içimizde gizli kalan aşkları dille ifade etmekte güçlük çekeriz.O zaman bize en yakın arkadaşmız ya okumak yada kağıt ve kalemdir.En heyecanlı ,ateşli aşıklar bile, kalemi eline alınca his ve duygularını tam manası ile ifade edemeyip.sadece yazmakla duygularını dille getirmişlerdir.
Aşkı yazmak,aşkını dile getirmek bir çeşit söz olduğuna göre,güzel bir ifade ile dille getirmiş olan aşk sözcükleri de insanın üzerinde inanılmayacak derecede sihirli bir tesir yaratır.O zaman kapalı bulunan kalb,kapıları ister istemez aralanır.İki genç kolayca birbirlerini anlarlar,aşk en verimli bir şekilde kalbten kalbe,gönülden gönüle sonsuz çağıltılarla akar.Çünkü Sevmek başka şey.sevildiğini ifade etmek yine başka bir şeydir.Güzel bir şekilde aşkını söylemesini bilen bir genç sevgilisinin kalbinde mutlak bir akis yaratır.
Aşk’ın meşruluğu için iki tarafında birbirlerini anlamaları lazımdır ki,aşk sağlam temele dayansın.Aşktaki zahmetlerin,saadet üzerinde çok tesiri olur,muhakkak.Izdırapsız aşk,ölmeye,kısa zamanda sönmeye mahkumdur.Nedense aşk,her genç kızın yegane düşüncesi olduğu halde,kolay itiraf edilemez,dudaklarda kalır.Yani aşk denizi,sakin,hareketsiz,durgun bir su değildir.O bazen şelaleler gibi coşar çağlar,bazen dalgalanır,fırtınalara sahne olur.
Aşk denilen şey,yavaş yavaş büyüyen bir gül fidanı gibidir.Onun meydana gelebilmesi için herşeyden önce zamana ihtiyacı vardır.Bir fidan gibi köklerini salması,büyümesi,boy atması gerekir.Çiçeğini de ondan sonra verir.
‘’Dünyanın en güçlü şairleri en güzel şiirlerini senin karşında yırtarlarsa hayret etme.Bakışlarını aynaya çevir ve hemen gözlerine bak.’’
Yılmaz Çiftçi -06.05.2013
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|